Hiçbir söz gerçeği anlatamaz

5900a2922269a21cb896f01b

Hiçbir söz gerçeği anlatamaz

Yıllar önce seyyar mezecilik yapan babasının çırağı olarak çalışma hayatına atılan günümüzde ise başarılı bir tekstilci olan işadamının hayatı beyazperdede.

Merkezi Bursa’da bulunan bir ev tekstil ürünleri markasının sahibi olan Özkan İrman’ın kendi hayat öyküsünü kaleme aldığı aynı adlı romandan uyarlanan Mezeci Çırağı adlı film seyirciyle buluşuyor.

Yönetmenliğini Battal Karslıoğlu‘nun üstlendiği Mezeci Çırağı adlı filmde Yusuf Atala, Murat Ercanlı, Süleyman Kabaali, Pınar Gordie, Deniz Oral, Nazlı Kar, Ekrem Şenel, Ersin Özkan, Ahmet Ünal, Aydan Çakır, Ferda Erişkin, Zeynep Derin Şenyiğit, Ahmet Karakman yer alıyor.

Kendi markasını yaratma hayaliyle 1994 yılında Minteks’i kuran ve dünyanın birçok noktasında tüketici ile buluşturan Özkan İrman da filmde küçük bir rolü var. İşadamının iki oğlu Tuna ve Arda da filmde kamera karşısına geçti.

Özkan İrman ile e posta üzerinden röportaj gerçekleştirdik.

– Mezeci Çırağı filmini izleyenler gözyaşları içinde salondan çıkıyorlar. Ancak dram türündeki bu filmde çok eğlenceli, esprili, eski Türk filmlerindeki sıcaklığı yansıtan sahneler var. Dram ile komedi arasındaki bu bıçak sırtı dengeyi nasıl kurdunuz?

Hayatın zaten kendisi kendi içinde bir denge barındırıyor. Her zaman mutluluk olmadığı gibi her zaman hüzün ve dram da yok hayatın içerisinde. Yazar kimliğimle sadece gözlemlediğimi aktardım aslında. Mezeci Çırağı kitabı kronolojik olarak yani başlangıçtan sona kadar gidişatta bir senaryo gibi akıyordu. Filmin kurgusunda da kitabı birebir filme aktardığımızda kendiliğinden bir denge ortaya çıkıverdi açıkçası.

– Mezeci Çırağı filmi çekilirken nelere önem verildi? Yönetmen, oyuncu, mekân seçimi gibi unsurlara nasıl karar verildi? Teknik ve içerik özelliklerini nasıl tanımlarsınız?

Film çekilirken, özellikle kitaptaki duygunun yakalanmasına çok önem verildi. Mekân bulmak ise en zor işti. Pirinç Hanı günümüzde gerek bir sosyal etkileşim alanı olduğundan, gerekse restore edildiğinden 70’li yıllardaki haline benzetip orada çekim yapmamız mümkün olmayacaktı. Araştırmalarımız sonucunda benzer bir han olan Kayseri’de Vezir Han’ı bulduk. Han restorasyon için boşaltılmıştı. 21 gün süre ve izin alarak çekimlere başladık. Şaşılacak şekilde hanın çöpü bile aynıydı. Oyuncu seçimleri özellikle kitaptaki tasvirlere uygun olarak yapıldı. Tıpkı bir yumurtanın kuluçka süreci gibi, yirmi bir gün çok zor koşullarda, gece gündüz demeden projeyi çekip bitirdik. Mekânlarda özellikle Pirinç Hanı’ndaki yönleri de göz önüne alarak değişiklik yapmaya başlayınca, setin sanat yönetmenliğini yaparken buldum kendimi. Benim için çok zor ama çok da zevkli bir tecrübe oldu. Filmimizi 2015 yılında çektik ancak en önemli kısmı; kurgu, montaj, renk ve müzik çalışmalarını büyük bir titizlikle sürdürdüğümüz için bu yıl içinde tamamladık.

Hiçbir söz gerçeği anlatamaz

Yusuf Atala ve Özkan İrman (sağda) film çekimleri sırasında.

– Filme konu olan kitap da sizin yaşam öykünüz üzerinde temelleniyor değil mi? 

Mezeci Çırağı kitabımdaki hikâye Pirinç Hanı’nda babamın yanında elimde bir askıyla çıraklık yaparken gözlemlediğim bir hikâyeyi anlatır. Orası benim hem oyun parkım, hem işyerimdi. Aslında oyun neydi, iş neydi, onun bile tam ayrımında değildim. Yıllar sonra babamın hayatını yazayım derken, fark ettim ki ben çocukken sessiz bir tanığıymışım Pirinç Hanı’nın. Kitabımın önsözünde de vardır; biz çocukları uyuyor, oynuyor, ders yapıyor sanırız. Oysa onlar sessiz tanıklarıdır yaşamın. Esasında bilinçsiz bir kayıttır bu ve yazılmadığı için kaybolup gidiyor…

Bu kez öyle olmadı ve yazdıkça gün yüzüne çıktı; Sıcak bir ramazan ayında başlayan hikâyede esnafın ders verme biçimi, dayanışma, yoksulluk ve aşk acısı konu ediliyor. 2014 yılının karanlık bir kış gününde başladığım kitap bir haftada bitti. Adeta su gibi aktı hikâye. Üzerinde titiz bir çalışma yürüttükten sonra okuyucularla buluşturduk. Okuyan etkilendi, sarsıldı. Geçen yıl da Alakarga Yayınları’ndan yeni baskısı çıktı. Ulusal prestij sahibi bir yayınevinin, bu hikayeyi sıcak ve samimi olarak lanse edip güvenmesi ve kitabın baskısının kısa sürede tükenmesi de ayrıca onur verdi.

-Film çekilirken kitaba ne derece bağlı kalındı? Sizin çocukluğunuzdan izler taşıyan film gerçeği ne derece yansıtıyor. 
– Filmin senaryosunda kitaba bağlı kalınmalıydı, konu başka türlü anlatılamazdı. Kitaptaki olayların büyük bölümü filmde de var. Ama gerçekler ne kadar gerçektir diye sorarsanız; ‘hiçbir söz gerçeği anlatamaz’ derim sadece… Kitabın herkesi şaşırtan sonu ise o dönemin masumiyetini bir çocuk gözünden yansıtıyor olmasından kaynaklanıyor.

Hiçbir söz gerçeği anlatamaz

İrman’ın oğulları da filmde rol aldı. 

– Filmde küçük oğlunuz sizin çocukluğunuzu büyük bir başarıyla canlandırıyor. Büyük oğlunuz da sevdiği ile can arkadaşı arasında kalan delikanlı rolünde son derece başarılı. İki oğlunuzun seçimi ilerde sizin sanayici kimliğinizi devam ettirmek değil de, sanattan yana olursa onları destekler misiniz?
-Elbette destekleriz. Bunun en büyük ispatı da İsmail Arda’yı lisede istediği okula, Güzel Sanatlar Lisesi’ne göndermemizdir. Müzik bölümünü ikinci olarak kazandı ve başarıyla bitirdi. Üç enstrüman çalıyor şu anda. Bildim bileli iki oğlum da görsel sanatlara, tiyatroya meraklıdır. Ali Tuna da en son okulda sahneledikleri, Haldun Taner’in “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım” oyununda konuşmacıydı. Ben mutlu oldukları şeyi yapmalarından yanayım. Gönüllerinin istedikleri yere gitmelerini isterim.

-Mezeci Çırağı dışında başka kitaplarınız da var. Diğer kitaplarınız hakkında bilgi verebilir misiniz? Filme çekilme sırasında bekleyen kitabınız var mı?

Traji komik bir hikayesi olan Ya Patron Duyarsa kitabım ve ayrıca basılmayı bekleyen Serçelere Bölünmüş Pencerem kitabımın hikayesi de iyi bir film senaryosu olabilir. İçinde hem romantizm, gençlik hataları hem heyecan var. Hayat bizi nereye götürür bilemiyorum ama bu tozu yuttuk biraz.

hurriyet.com.tr