Food Time 26. Sayı Röportajı Şubat-Mart 2018

Ozkan-Irman-10

Food Time 26. Sayı Röportajı Şubat-Mart 2018

Kendi markanızı yaratma hayaliyle 1994 yılında Minteks’i kurdunuz ve dünyanın birçok noktasında tüketicisi ile buluşturdunuz. Minteks bugüne gelene kadar hangi aşamalardan geçti?

İlk adım yaşam mücadelesi için atılır, biz de öyle yaptık. Ev tekstili sektöründe sadece piyasa kredisiyle stok mal alıp satarak ticaret hayatına başladık. Sermaye birikimi oluştukça ticaretimizi imalata çevirirken, sonrasında butik imalata dönüştürdük. Bünyemizde 150’yi aşkın desenle üretilen havlu ve bornozların yanı sıra tekli havlu hediyelik kutusu, aile seti, 45 parça ahşap çeyiz sandığı gibi ürünlerle sektöre kazandırdığımız ilkleri ve yenilikleri barındırıyoruz.

Havlu ve türevlerini üretirken birçok evtekstil ürünü de ürün gamımıza ilave olmaya başladı. Nevresimler, yastıklar, yorganlar, klozet takımları, paspaslar… Şimdi geldiğimiz noktada artık havlu kadar teveccüh gören; yüzey temizleyiciler, yumuşatıcılar, doğal ve sıvı sabunlardan oluşan hijyen gamında ürünlerimiz de bulunuyor…Ayrıca kestane şekeri, reçel, şekerleme, pişmaniye gibi ürün yelpazesini tüketime sunduğumuz Minör Majör ile de güçlü bir markayız.

Toplamda 27 bin metrekare faaliyet alanı bulunan Bursa İzmir Yolu üzerindeki merkezimizde; fabrika satış mağazası, restaurantı, benzin istasyonu ile kompleks haline gelen dinlenme tesisleriyle hizmet sektöründe yer alıyoruz.

Pastane, restoran ve mutfaktan oluşan 1500 m2 lik yeme-içme alanınızda en çok neye dikkat ediyorsunuz?

Restaurantımız, mutfağımızda hazırlanan ızgara ve sulu yemek çeşitlerinden zeytinyağlılara kadar, ekmeğinden pasta çeşitlerine kadar kendi üretimimiz olan pastanemizle birlikte 7/24 açık olmak üzere self servis hizmet vermektedir.

Yemek işinde temizliğe her şeyden çok dikkat edilmesi gerekiyor ki onu yapmazsanız başarılı olamazsınız. İkinci olmazsa olmazımız ise tazeliktir. Biz de bu iki konuda oldukça hassas ve titiz davranmaktayız. Restaurant işletmeciliği asla istisna kabul etmez.

Ürünleriniz 67 ülkede 120 noktada satılıyor. Dış pazara açılma kararı nasıl ortaya çıktı?

1995’te uluslararası ilk ev tekstili furamıza katılarak İspanya’ya ihracat yaptık ve bu sayede yurt dışı pazarlarına açıldık. Bugün geldiğimiz noktada oranlar mevsimlere ve konjonktüre göre değişse havlu ve bornoz ürün gamı üretiminin yüzde 70’ini ihraç ettiğimiz söyleyebilirim.

Yazar yanınızla da ön plana çıkıyorsunuz. Yaşanmışlıkların kaleme alındığı 14 eseriniz var. İlk kitabınız Pirinç Hanı Mezeci Çırağı, senaryolaştırılarak beyazperdeye uyarlandı.  Bu filmle babanıza olan vefa borcunuzu ödediğinizi belirtmişsiniz. Biraz bahseder misiniz?

Helalinden ekmek parası kazanmaya çalışan sade bir vatandaştı benim babam Mezeci İsmail Hakkı. Ekmek parası kazanmaya başladığım ve aile babası olduğum andan itibaren anladım babalığın ve ekmek parası serüveninin ne demek olduğunu. Bazıları canhıraş bir mücadele verir para kazanmak için. Pirinç Hanı esnafı ve dahi benim babam büyük mücadele veren insanlardı. Kitabım hem han esnafına hem de helalinden para kazanan herkese bir selam niteliğinde. Evet bir yandan da babamı ölümsüzleştirdiğim için mutluyum.

Pirinç Hanı 70’li yıllarda nasıl bir yerdi?

Pirinç Hanı’nın ortasında bir ulu çınar, çınarda güvercin kuşları, derme çatma binalarda da ekmek parası derdindeki insanlar vardı. Bölgedeki tüm hanlar içinde en ağır işlerin yapıldığı, en zor şartların olduğu yerdi.

Öte yandan İzmir ve Ankara yoluna giden dolmuşlar Pirinç Hanı’ndan kalktığı için, en çok hareketin de olduğu yerdi. O kadar çok insan girer çıkardı ki… Gazeteciler, bozacılar, şıracılar, dağ köylerinden fasulye satmak için gelenler, Kurban Bayramı’nda koyun satanlar, yani handa tam bir ekonomi dönerdi. Dayanışmayı, usta-çırak ilişkisini, hiyerarşik düzeni orada öğrendim ilk.

Parası olan lokantaya, pideciye giderdi. Daha düşük gelirli olanlar da benim babamın mezeci dükkânında olduğu gibi daha ucuz şeyler satan yerlerden yerdi.

Üç tekerlekli arabamızda en belirgin menümüz kuru ve turşuydu. Sonra baş etinden sahanda köfte kuru kadar tutulur oldu. Ucuzdu ve ev tipiydi. Bol soğanlı ve maydonozlu… Her şey biterse (özellikle öğleden sonra) menemen, sahanda yumurta yapardık. Akşama doğru da dalak, böbrek, çöz, yürek yani sakatat tava… Hala yaptığımız yemeklerin kokusu burnumda tütüyor.

Bize Mezeci Çırağı’ndaki Özkan’ı anlatır mısınız?

Çıraklık artık günümüzde neredeyse unutulmuş bir kurum. El sanatları kayboldu, hayat evrildi, nesiller ve çağ değişti. Eskiden çırak olmak demek aslında bir mesleğe adım atmak demekti. Babalar bir zanaatkârın yanına çocuğunu vermek için çırpınırdı. Çocuğunun kabul görmesi büyük lütuftu. Çırağa sadece harçlık verilir, karın tokluğuna çalıştırılırdı. Usta baba kadar önemli bir otoriteydi. Eti senin kemiği benim lafı çocuğu teslim ederken ustayla yapılan bir akid niteliğindeydi. Benimkisi ise bambaşka bir şeydi. Ben çaresizliğin, yitikliğin, tükenmişliğin çırağıydım. Bizimki bir ailenin ayakta kalma mücadelesiydi. Ben 6 yaşında babamın yanında işe başladım. Artık 8 yaşında kalfa, 10 yaşında usta olmuştum.

Ve ben artık 12 yaşında her şeyi yapan biriydim artık. Pirinç Hanı’nda geçirdiğim süreç 18 yaşında üniversite için gurbete çıktığımda kafama tokmak gibi indi. Çünkü akranlarım hatta benden büyükler bile hiç bir şey bilmiyorlardı. Yumurta pişiremiyorlardı. Keşke sadece bununla bitse… Eğer bir nebze başarılı olmuşsam, bunda çıraklığımın çok büyük faydası olmuştur. Sırrımı ise “zorluktan beslenmek” olarak açıklayabilirim.

Sinema konusunda tekrar bir çalışma planlıyor musunuz?

Yeni yazdığım, yayınlanmak üzere olan “TATLICIM” ve “İZ YOK, VUKUAT YOK” adlı iki kitabım var. İkisi de film olabilir. Öncekilerden “YA PATRON DUYARSA” ve “ SİN “ de film olabilir. Ancak şimdilik kendim film çekmeyi düşünmüyorum. Ama içimde bir yanan ateş var ki pek söneceğe benzemiyor. Bakalım ömür yeterse, kısmet olursa diyelim.

Bursa’da açılacak yeni mekanınızda konsept olarak bir değişiklik planlıyor musunuz?

Dinlenme tesisimizin konseptinde,  2018 yılının bahar ayında Nilüfer ilçesinde satış mağazamız ve cafe&restaurantımızın bir arada bulunduğu yeni şubemizi açmayı planlıyoruz.  Ancak mekanı sıfırdan inşa edeceğimiz için daha ferah ve pratik bir hizmet vereceğimizi düşünüyorum. 2018 yılında yeni yatırımımız bize hedeflerimiz için de yol gösterecek.

Sosyal sorumluluk projelerinde de sık sık adınızı duyuyoruz. Örnek oluşturabilmesi amacıyla bizimle paylaşır mısınız?

Bu zamana kadar düzenlediğimiz okullar arası resim yarışması, tiyatro oyunlarına, yurtdışı ve içi müzik gruplarına verdiğimiz sponsorluk destekleri sanata vermiş olduğumuz değerin en büyük göstergesi aslında. Bir sinema filmine yapımcılık yaparak bu işi profesyonel bir boyuta taşıdık. Ayrıca bu yıl Kalder Bursa’nın 4’üncüsünü düzenlediği Uluslararası Karikatür Yarışması’nda Minteks olarak işbirliği yapmamızın mutluluğunu yaşıyoruz.

Sosyal sorumluluk projelerinde ise kadınlarımızı ayrıca önemsediğimizi belirtmek isterim. Bu konuda Mor Salkım Kadın Dayanışma Derneği ile ortak çalışmalar yürütüyoruz.

ozkanirman.com